Heavenly Delusion gibi filmlerde veya dizilerde bağlamın karmaşıklığı, etkileyici aksiyon ve olağanüstü sanatın bir araya geldiği nadir anlar vardır. Kategorisinin gerçek bir başyapıtı olma yolunda “Heavenly Delusion,” tüm bu unsurları en iyi şekilde birleştiren nadir yapımlardan biri gibi görünüyor.
Masakazu Ishiguro tarafından yazılan ve resimlenen aynı adı taşıyan manga serisine dayanan hikaye, modern medeniyetin tamamen yok olduğu eşi benzeri görülmemiş bir felaketin ardından geçen 15 yılın dünyasında iki eksen etrafında gelişiyor. İlk eksende, bir grup çocuk, modern dünya dışında kalan korunaklı bir tesisin içinde yaşıyor. Temelde tüm eylemleri, tesisin işletenleri tarafından oluşturulan belirli bir programa aittir. Bir gün Tokio adında bir kız, “Dışarı çıkmak ister misin?” yazan bir mesaj alır. Aynı tesis içinde yaşayan başka bir kız olan Mimihime, üzgün Tokio’ya dışarıdan iki kişinin gelip onu kurtaracağını, bunlardan birinin yüzünün kendisiyle aynı olduğunu söyler. Okul müdürü ise dış dünyanın cehennem olduğunu söyler.
İkinci eksen ise, Tokio’ya tamamen benzeyen ve etkileyici dövüş yetenekleri olan 15 yaşındaki bir çocuk olan Maru’nun, bir silahı olan Kiruko adlı bir kızla birlikte yıkık Japonya’yı dolaştığı distopik dış dünyayı anlatır. İkili, sürekli olarak hayatta kalmak için yıkılmış Japonya’da dolaşan yaratıklarla savaşır. Aynı zamanda, medeniyetlerin hala var olduğu bir yer olan Cennet’i ararlar. Kiruko, aynı zamanda kendisine bir operasyon yapan doktoru ve tanıdığı bir arkadaşı arar. İki karakter kaçınılmaz olarak birbirine yaklaşır, ancak Kiruko’nun üstesinden gelinmesi neredeyse imkansız gibi görünen özel bir sorun olduğu anlaşılır.
İşte burada anlatının en önemli ve en ilginç yönlerinden biri, iki ekseni birbirine bağlayan bağlantıdır. Tokio ve Maru’nun benzer görünüme sahip olmaları, ancak herhangi bir açıklama olmaksızın, bölümler ilerledikçe bazı kavramların ortaya çıkması, hikayeye son derece çekici bir gizem duygusu ekler. Bu açıdan, her iki zaman diliminin ne kadar yakın olduğu bile hiçbir şekilde belli değilse, başından sonuna kadar 13 bölüm süren sezonda çok çekici bir gizem duygusu oluşturur. Ayrıca, birinci eksenin çocukların karşılaştığı kurumsallaşma sorunları ve ikinci eksenin hayatta kalma mücadelesiyle ilgili konular, mükemmel bir şekilde karşılaştırılmış ve özellikle bu özel ortamda tehlikenin her köşede pusuda olduğunu vurgular.
BU DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Anime Dünyasının Yıldızları: En İyi Anime Karakterleri
Dahası, hikayeye episodik bir yaklaşımın ve her olayın aynı zamanda başkahramanların geçmişi ve neler olup bittiği hakkında daha fazla bilgi vermesinin, senaryonun oldukça etkileyici yapısını sergilediğini gösterir. Bu yapı, aynı zamanda Hirotaka Mori’nin yönetimine de çok şey borçludur. Ayrıca, Maru ve Kiruko arasındaki “olacak mı, olmayacak mı” ilişkisi, bu sefer oldukça karışık, kimlik, cinsel yönelim ve ergenlik öğelerini içerir. Bu, karakterlerin hayatlarındaki daha fazla bölümle birlikte farklı dönemeçlere sahip olan en çekici yönlerden biridir. Son olarak, dizi genel olarak, insan doğasıyla ilgili bir dizi yorum yapar gibi görünüyor; bunların çoğu karanlık bir yol izler, eğitim, bilim ve yaşamın korunması, ötanazi ve hatta ebeveynlerle çocuklar arasındaki ilişki gibi.
Sanat tasarımı burada en üst düzeydedir. Utsushita’nın karakter tasarımı gerçekten birinci sınıf, hem insanların hem de ortaya çıkan canavarların izleyiciyi etkileyici kıldığı bir şeydir. Aynı karmaşıklık, arka planlara ve renklendirmeye de genişletilmiştir. İç ile dış arasındaki zıtlık, hem anlatı hem de görsellik açısından mükemmel bir şekilde çalışır. Production I.G’nin animasyondaki çalışması her zamanki gibi olağanüstüdür, her hareket eden karakterin ve nesnenin hareketi en gerçekçi şekilde akar.
“Heavenly Delusion” bir başyapıt olma yolunda, ancak her şeyin gelecek sezonlarda nasıl ortaya çıkacağı bu konuda en kritik faktör olacak. Ancak şu ana kadar gördüğümüz kadarıyla, bu kesinlikle 2023’ün en iyi başlıklarından biri.